MADE IN BOLU

 







   
 
  FIKRALAR



Karışık Fıkralar 1

Suna'nın başı ağrıyordu. Doktor çağırdılar. Doktor hap vererek dedi ki:
- Bu hap şimdi senin baş ağrını geçirir. Peki onu kolay yutabilecek misin?
Kolay yutmasına yutarımda, hap mideme girdikten sonra başıma giden yolu nereden bulacak?

*

Lüks bir lokantada müşterilerden biri önüne konan yemeği görünce bağırmaya başladı:
- Ben bu baklayı yiyemem. Çabuk bana şef garsonu çağırın! Yan masada oturan adam dudak bükerek cevap verdi:
-Fayda etmez efendim, o da yiyemez!..

*

Ressam İki arkadaş, sergide bir tabloyu seyrediyordu. Biri:
-Şuna bak, dedi, güneşin doğuşunu ne güzel canlandırmış.
Öbürü düzeltti:
-İmkânı yok, mutlaka güneşin batışıdır.
-Belki öyledir. Ama nasıl oluyor da bu kadar kesin konuşabiliyorsun?
-Ressamı tanırım, sabahları onbirden önce kalkmaz.

* *

Öğretmen sınıfta ders anlatıyordu. Bir ara arka sırada oturan öğrencilerden birini işaret ederek:
-Söyle bakalım oğlum, köylüler kurtları niçin öldürürler?
-Kuzuları öldürdükleri için, efendim.
Ön sıralarda oturan Ayla, hemen atıldı:
-Öyleyse kasapları niçin öldürmüyorlar?

* *

Doktor, akıl hastasına sorar:
-Bir kulağını kesersem ne olur?
-Canım yanar.
-Ya iki kulağını keserse
-O zaman iyi göremem.
-Peki ama niçin? '
-Niçini var mı canım? İki kulağımı da keserseniz gözlüğümü nereye takarım?..

* *

Dil bilgisi dersinde öğretmen öğrencilere sordu:
-"Bağırmadım, bağırmadın, bağırmadı" deyince ne anlarsınız? diye sordu.
Kimseden çıt çıkmıyordu. Öğretmen bütün öğrencilerin birden parmak kaldırmasını beklediği için, hayal kırıklığına uğradı.
Neden sonra ön sıralardan Temel ayağa kalkarak söz hakkı istedi. Öğretmen söz verince de cevapladı:
-Önemli bir durum yok efendim. Hiç kimse bağırmamıştır.

* *

Temel İstanbul'a yeni taşınmış. Kapıcı sabah kapıyı çalmış.
Temel, kimseyi beklemediğinden merakla kapıya yönelmiş ve seslenmiş;
-Kim o?
Kapıcı:
-Çöp! diye bağırmış...
Temel gayet sakin ve kibar bir dille konuşmuş:
-İhtiyacımız yok...

* *

Boks maçı hayli heyecanlı geçiyordu. İki boksör ringde kıyasıya dövüşüyorlardı. Ama birinin durumu pek kötüydü. Yumrukları havayı dövüyor, bir teki bile rakibine değmiyordu. Raund arasında menejerine sordu: "Maçı almam için bir şansım var mı?" Menejeri bir yandan terini kurularken diğer taraftan: "Elbette var, diye cevap verdi. Etrafındaki havayı dönmeye devam et. Böylelikle rakibini zatüreden öldürebilirsin.

* *

- Temel bey, dairelerimiz aynı genişliktedir. Sen evi duvar kâğıdıyla kaplattın? Ben de evi dekore edeceğim de. Ne kâdar duvar kağıdı aldın?
- On yedi top aldum.
Komşu da duvar kâğıdını alır, evi kaplatır, ama epeyce de kâğıt elinde kalır.
- Yahu Temel, ben de on yedi top aldım ama, yedi top arttı!
- Eyi, benum da o kadar artmıştı!

* *

- Yahu Recep, bizum Fadume'nun çok köti bi huyi vardur. Gece dörde kadar uyumayı!
- Temelcuğum, peki o saate kadar ne yapayi?
- Penum eve gelmemi bekliyor!

* *

Karadeniz'de bir köyden geçen bir yabancı arabasıyla bir tavuk ezer. Kaçacaktır ama korkar. Dönüşte gene aynı köyden geçecektir. En iyisi sahibini bulup
parasını vermek. Muhtarı bulur durumu anlatır. Tavuğu verir. Ancak tavuk dümdüz olmuştur. Muhtar köylüleri tek tek çağırır. Tavuğu gösterir. Hiç kimse tavuğa sahip çıkmaz. Muhtar sonucu yabancıya açıklar:
- Bizim köyde yamyassı tavuk yoktur.


Temel Karadenizlinin fırınından bir ekmek alacak. Kafasını fırından içeri uzatır:
- Ha oradan bi ekmek vermeni rica edeyirum!
- Ula parasını verecek misun?
- Elbette vereceğum.
- Haçan parasını vereceksen ne diye rica edeyisun?



İsmet Paşanın oğlu Erdal İnönü, bir seçim mitingi için Rize'ye gider. Kürsüde konuşan ince zayıf uzun boylu İnönü'yü gören Temel sorar:
- Habu konuşan adam da kimdur?
Derler ki: İsmet İnönü'nün oğlu Erdal'dır!
- Uy desene Paşanun çok günahını almışuz. Rahmetli II. Dünya Savaşı yıllarında bizleri çok aç bırakmıştı. Baksanıza ne kadar adaletli davranmuş, kendi uşağını da aç bırakarak ne hale getirmiş!



Temel, karısı Fadime'yi bademcik ameliyatı yaptırmıştı. Hastaneden taburcu edilirken, doktor Temel'e bazı tavsiyelerde bulunur ve son olarak der ki;
- Aslında bu ameliyat gecikmiş, daha çocukken yapılmalıydı.
Temel hemen söze girer:
- O zaman faturayı kayınbabamı gönder de, hasabını o ödesun!



Hoca, minberden cemaate hitaba başlar:
- Ey cemaat-i müslimin, deyince: Arkalardan Temel, cevap verir:
- Efendum! Bağa mi deyisun?



Temel'in vecizesi: "İnsanlara baluklar aynı tehlikeye maruzdurlar. Her ikisi de ağzını açınca başları belaya girer.

Eskimo'nun biri ölünce, Cehennem'e atmışlar. Zebaniler sesini duyamuyınca kapıyı aralamışlar. Eskimo:
- Kapatın şu kapıyı! İçeri soğuk giriyor, üşüyorum. demiş.

Temel ile Dursun denize yüzmeye giderler. Temel boğulur. Savcı gelir araştırma yapmaya ve Dursun'a sorar:
- Olay nasıl oldu.
- Savci bey olay molay yok... Temel bi talup geleceğim dedi ama siz da göriysiniz gelmedi...

Adamın birisi kendisi hakkında kötü sözler söyleyen birine haddini bildirmek için evine gider. Fakat adamı evde bulamaz. Öfkesinden kapıya büyük harflerle "EŞEK" diye yazıp döner.
Bir kaç gün sonra o adamdan şöyle bir yazı alır:
- Bize gelmişsin. Kapıya attığın imzadan anladım.

Her gün Temel sabah erkenden Dursun'un evine gidiyormuş ve "Soğuk çay var mı?" diyormuş. Dursun da "yok" diyormuş. Bu bir kaç gün sürmüş. Dursun bir gün merak edip soğuk çay hazırlamış. Temel gene gelmiş. "Soğuk çay var mı?" demiş. Dursun da var demiş. Temel de "İyi ısıt da içelim" demiş.



Adam doktorun karşısındaki koltuğa oturdu.
- Durum çok kötü doktor bey, bir dakika önce olan herşeyi unutuveriyorum.
- Peki niçin hatırlamaya çalışmıyorsun.
- Neyi?


- Ula Temel, senden polis olmaz. Nasıl kaçırdın elindeki azılı hırsızı!
Sormayın komiser bey. Bir anluk dalgınluğum sebep oldu. Üstünde "girmek yasaktır" tabelası bulunan bi yere girdi, arkasından gidemedum!



Komiser sorar:
- Temel, köpekleri atlatıp, kümesten tavuğu nasıl çaldın?
- Komiserüm, onu söylemem, meslek sırrıdır!
- Ama ben söyletmesini bilirim!
- O da sizin meslek sırrunuzdur!



Komutan sorar:
- Söyle bakalım Temel, cephanelik önünde nöbet tutuyorsun, birden cephanelik infilak etti, ne yaparsın?
- Herkesin duyması için havaya bi el ateş ederum komitanum!


İngilizler ve İskoçlar arasında yıllardır süren bir tartışma vardır. İngilizler her defasında İskoç kahvelerini basıp "Wilsonlar ayağa kalksın" deyip Wilsonları kurşuna dizip arkasından da "Eriksonlar ayağa kalksın" deyip Eriksonları kurşundan geçirirlerdi. Bu olay İskoçların çok moralini bozmaya başlamıştır. Toplanıp bu olaya bir çözüm getirmeye çalışmışlar içlerinden en hakiki İskoç "buldum" diye bağırır. Wilsonlar ayağa kalksın dediklerinde Eriksonlar ayağa kalksın, Eriksonlar ayağa kalksın dediklerinde Wilsonlar ayağa kalksın; böylece onları kandırmış oluruz.



İki Kayseri'li maç sahasının önünde köfte satarken Birisi diğerine şöyle der.
- Ula Ehmet bir bilet al maçı öğren gel, der.
Ehmet gider ve maçı öğrerüp gelir durumu Arkadaşına anlatır:
- 2 direk dikiyler, ortaya bir kabak koyiyler. 21 avanak peşinde koşiyler. 2 direğin arasına girince gool diye bağriyler, birde utanmadan kısa don giyiyler.



Garson Temel'i, lokantanın nıüşterilerinden biri, yanına çağırıp, azarladı:
-- Bana getirdiğin tavuğun bir bacağı diğerinden daha kısa. Bu ne rezalet?
Temel, öfkeyle cevap verdi:
-- Ben sana o tavuğu dans edesin diye değil, yiyesin diye getirdim!..

Bir gün Bismark, harpte yararlılık gösteren bir askere madalya takarken:
-- Asker, yüz altın mı istersin, yoksa bu madalyayı mı?
Asker:
-- Madalyanın kıymeti nedir? der. Bismark:
-- Maddi kıyıııeti aşağı-yukarı üç altın, diye cevap verir.
Asker :
-- Öyleyse 97 altınla madalyayı isterim! der.


Adamın biri otele gelir:
-- Burada bír gece kalmak istiyorum. Fakat oda istemiyorum.
-- Oda istemiyor musunuz?
-- Hayır ben uyur gezerim. Uzun bir koridorunuz varsa, mesele yoktur. Sabaha kadar dolaşır dururum.


Temel gittiği göz doktoruna dert yanıyordu.
-- Ne zaman çay içsem sağ gözüm ağrıyor doktor bey.
Doktor, Temel'ın gözlerini kontrol ettikten sonra anlamlı anlamlı başını salladı ve gülerek cevap verdí:
-- Hımmm. Durunı anlaşıldi. Çay içmeden önce kaşığı bardaktan çikarın. O zaman sağ gözünüz ağrımaz.



Lokantaya giden Temel garsondan bardak istemiş.
Garson da masada ters duran bardakları göstererek:
-- Masada var ya' demiş...
Temel bardağı eline almiş ve biraz inceledikten sonra kaşlarını çatmış ve sítem dolu bir sesle konuşmuş:
-- Onlarín dibi deìik, üstü kapalì demiş...



Din dersi öğretmeni, öğrencilere bütün insanların Adem ve Havva'dan geldiğini söyledi. Bir öğrenci söz aldı:
-- Bu doğru değil.
-- Nasıl yani? dedi öğretmen.
-- Babam bize maymundan geldiğimizi söyledi.
-- Sevgili çocuğum, dedi öğretmen, sizin özel aile tarihiniz bizi hiç ilgilendirmiyor.



Temel uzun zamandır görmediği Cemal'le Îstanbul'da karşılaşır:
-- Uşak, nasılsun pakayum? - Îyiyum.
-- Çocuklarun nasuldur? - Onlar da çok iyidur.
-- Ha karin nasıldur?
Temel böyle sorunca, Cemal'in birden yüzü değişir... Temel arkadaşının karısının geçen yıl öldüğünü hatırlayıp, hemen şöyle der.
- Yani aynı mezarda mi yatayü!



Polise bir ihbar gelir. Temel ile Dursun kaza yapmıştır.
Polis olay yerine geldiğinde görür ki, arabalar sapa sağlam, Temel ile Dursun'un ağzı burnu dağılmış. Polis sorar:
-- Anlat Temel. Olay nasıl oldu?
-- Komserum... Hava sisli olduğundan kafamı pencereden çıkarmış öyle gideydum. Meğersem Tursun da karşidan öyle geleyirmuş






TEMEL TRAFİKTE : Trafik memurları karşıdan gelen Temel ve Fadime’yi çevirmiş. İkisinin kemerlerini de takılı görünce tebrik etmiş: - Bugün yaptığımız kontrolde tek emniyet kemerini takan çift sizsiniz. Bu yüzden 500 milyon ödül veriyoruz. Bu parayla ne yapmayı düşünüyorsunuz beyefendi?... - Ne yapacağım hemen gidip kendime ehliyet alacağım... - Nee... Ehliyetiniz yok mu?... Fadime olayı toparlamak için atılmış: - Kusura bakmayın memur bey, Temel içince ne dediğini bilmez... - Nee... Bir de içkili misiniz?... Arka koltukta oturan yaşlı Dursun öne doğru eğilmiş: - Ben demiş idum çalıntı arabayla yola çıkmayalım başımıza bir iş gelir diye... Memur neye uğradığını şaşırmışken, bagajdan atlayan İdris koşarak gelmiş: - Ne oldu?... Geçtik mi sınırı ?... TELAFUZ Belediyeye soför alinacakmis, hiç karadenizli almamislar. Sebebi sorulunca: Bizim otobüsler kalabalik olur , "sıkışın" diye bagirmak gerekir. Dogru söyleyebilen bir karadenizli bulamadik. KAYIK Balığa çıkacak olan Lazlar konuşuyorlarmış : - Dün balık avladığımız yeri işaretledin mi? - Evet kayığa işaret koydum - Aptal! Ya bugün başka kayıkla balığa çıkarsak?! İNEK ÇİFTLİĞİ Laz bir inek çiftliği satın alır ve inekleriyle birlikte bir fotoğraf çektirerek ailesine yollar. Aile heyecanla zarfı açar. Fotoğrafı bakarlar. Fotoğrafın altında ise şu yazmaktadır : - Okla işaretli olan benim. İŞ İLANI Laz gazetedeki iş ilanı üzerine gelmiş ve sırası gelince görüşmeye girmiş. İş ilanında üniversite mezunu, iyi fransızca konuşan, pazarlama konusunda tecrübeli bir yönetici arandığı yazıyormuş. - Hoşgeldiniz, hemen başlayalım. Hangi üniversite mezunusunuz? - Üniversite mezunu değilim. - Öyle mi? O zaman yabancı dilinize güveniyor olmalısınız. - Yabancı dil bilmem. - Demek bilmiyorsunuz. O zaman tecrübenize güvenerek geldiniz. - Pazarlama konusundan anlamam. - O zaman niye geldiniz canım kardeşim ? - Bu işte bana güvenmeyin. Onu demeye geldim. BİR TANE DAHA Laz sahilde yürürken bir şişe bulur. Merak edip mantarını çıkarınca birden içinden bir cin çıkar ve : - Beni kurtardın. Üç dilek hakkın var. - Cebimde param hiç bitmesin. Cin parmağını şıklatır. Laz elini cebine atar, para doludur. Bütün parayı çıkarıp tekrar sokar, yine para doludur. Laz ikinci isteğini düşünür : - Bir şişe rakım olsun ama hiç bitmesin Cin parmağını şıklatır ve Laz'ın önünde bir şişe rakı belirir. Laz şişeyi açar ve yere döker ama şişeyi doğrultur doğrultmaz yine dolmuştur. Bir daha döker ve şişe yine dolar. Bunun üzerine: - Bu şişeyi çok sevdim. Bir tane daha istiyorum.


Nişan Yüzüğü

bir genç kiz el falina bakan oldukça genç bir kadina gitmistir. Falci, kizin elini avuçlarinin arasina alip baktiktan sonra konusur:
– siz Orçun adinda yakisikli, uzun boylu bir gençle nisanlisiniz degil mi?
– Evet.
– Kaytan bir biyigi var degil mi?
– Dogru bildiniz.
– sizi ask siirleri okuyarak mehtap gezintilerine götürüyor mu?
Genç kiz falciya sorar:
– Yine bildiniz. Bütün bunlari avuç içimdeki çizgilerden mi okudunuz?
Falci:

– Hayir! Nisan yüzügünüzden okudum. Iki ay evvel bu yüzügü Orçun a ben hediye etmistim de.
 






100 öpücük

Yurt dışınnda yaşayan adam karısına bir mail gonderiyor: Sevgili karıcığım, bu ay maaşımdan sana para gönderemiyorum, onun yerine 100 öpücük gönderiyorum. Sen benim bir tanemsin. Kocan Allen

Karisi da ona cevap veriyor,

Sevgili askim,
Gonderdigin 100 öpücük için tesekkür ederim. Masraflar söyle;
1- Sütçü bir aylik süt için 2 öpücügü kabul etti,
2- Elektrikçi 7 öpücükten sonra anlasmaya razi oldu,
3- Evsahibi kira için hergün 2-3 defa ugruyor,
4- Bakkal sadece öpücüge razi olmadi, ona ilave baska seyler de verdim,
5- Diger masraflar toplam 40 öpücük...

Beni lütfen merak etme, daha 35 öpücük bakiyem var ve bu ayi
çikarabilirim.
Gelecek ay için de ayni yönde mi plan yapmaliyim? Lütfen bilgi ver.

Sevgili karin Josephine




Karışık Fıkralar 1

Suna'nın başı ağrıyordu. Doktor çağırdılar. Doktor hap vererek dedi ki:
- Bu hap şimdi senin baş ağrını geçirir. Peki onu kolay yutabilecek misin?
Kolay yutmasına yutarımda, hap mideme girdikten sonra başıma giden yolu nereden bulacak?

*

Lüks bir lokantada müşterilerden biri önüne konan yemeği görünce bağırmaya başladı:
- Ben bu baklayı yiyemem. Çabuk bana şef garsonu çağırın! Yan masada oturan adam dudak bükerek cevap verdi:
-Fayda etmez efendim, o da yiyemez!..

*

Ressam İki arkadaş, sergide bir tabloyu seyrediyordu. Biri:
-Şuna bak, dedi, güneşin doğuşunu ne güzel canlandırmış.
Öbürü düzeltti:
-İmkânı yok, mutlaka güneşin batışıdır.
-Belki öyledir. Ama nasıl oluyor da bu kadar kesin konuşabiliyorsun?
-Ressamı tanırım, sabahları onbirden önce kalkmaz.

* *

Öğretmen sınıfta ders anlatıyordu. Bir ara arka sırada oturan öğrencilerden birini işaret ederek:
-Söyle bakalım oğlum, köylüler kurtları niçin öldürürler?
-Kuzuları öldürdükleri için, efendim.
Ön sıralarda oturan Ayla, hemen atıldı:
-Öyleyse kasapları niçin öldürmüyorlar?

* *

Doktor, akıl hastasına sorar:
-Bir kulağını kesersem ne olur?
-Canım yanar.
-Ya iki kulağını keserse
-O zaman iyi göremem.
-Peki ama niçin? '
-Niçini var mı canım? İki kulağımı da keserseniz gözlüğümü nereye takarım?..

* *

Dil bilgisi dersinde öğretmen öğrencilere sordu:
-"Bağırmadım, bağırmadın, bağırmadı" deyince ne anlarsınız? diye sordu.
Kimseden çıt çıkmıyordu. Öğretmen bütün öğrencilerin birden parmak kaldırmasını beklediği için, hayal kırıklığına uğradı.
Neden sonra ön sıralardan Temel ayağa kalkarak söz hakkı istedi. Öğretmen söz verince de cevapladı:
-Önemli bir durum yok efendim. Hiç kimse bağırmamıştır.

* *

Temel İstanbul'a yeni taşınmış. Kapıcı sabah kapıyı çalmış.
Temel, kimseyi beklemediğinden merakla kapıya yönelmiş ve seslenmiş;
-Kim o?
Kapıcı:
-Çöp! diye bağırmış...
Temel gayet sakin ve kibar bir dille konuşmuş:
-İhtiyacımız yok...

* *

Boks maçı hayli heyecanlı geçiyordu. İki boksör ringde kıyasıya dövüşüyorlardı. Ama birinin durumu pek kötüydü. Yumrukları havayı dövüyor, bir teki bile rakibine değmiyordu. Raund arasında menejerine sordu: "Maçı almam için bir şansım var mı?" Menejeri bir yandan terini kurularken diğer taraftan: "Elbette var, diye cevap verdi. Etrafındaki havayı dönmeye devam et. Böylelikle rakibini zatüreden öldürebilirsin.

* *

- Temel bey, dairelerimiz aynı genişliktedir. Sen evi duvar kâğıdıyla kaplattın? Ben de evi dekore edeceğim de. Ne kâdar duvar kağıdı aldın?
- On yedi top aldum.
Komşu da duvar kâğıdını alır, evi kaplatır, ama epeyce de kâğıt elinde kalır.
- Yahu Temel, ben de on yedi top aldım ama, yedi top arttı!
- Eyi, benum da o kadar artmıştı!

* *

- Yahu Recep, bizum Fadume'nun çok köti bi huyi vardur. Gece dörde kadar uyumayı!
- Temelcuğum, peki o saate kadar ne yapayi?
- Penum eve gelmemi bekliyor!

* *

Karadeniz'de bir köyden geçen bir yabancı arabasıyla bir tavuk ezer. Kaçacaktır ama korkar. Dönüşte gene aynı köyden geçecektir. En iyisi sahibini bulup
parasını vermek. Muhtarı bulur durumu anlatır. Tavuğu verir. Ancak tavuk dümdüz olmuştur. Muhtar köylüleri tek tek çağırır. Tavuğu gösterir. Hiç kimse tavuğa sahip çıkmaz. Muhtar sonucu yabancıya açıklar:
- Bizim köyde yamyassı tavuk yoktur.


Temel Karadenizlinin fırınından bir ekmek alacak. Kafasını fırından içeri uzatır:
- Ha oradan bi ekmek vermeni rica edeyirum!
- Ula parasını verecek misun?
- Elbette vereceğum.
- Haçan parasını vereceksen ne diye rica edeyisun?



İsmet Paşanın oğlu Erdal İnönü, bir seçim mitingi için Rize'ye gider. Kürsüde konuşan ince zayıf uzun boylu İnönü'yü gören Temel sorar:
- Habu konuşan adam da kimdur?
Derler ki: İsmet İnönü'nün oğlu Erdal'dır!
- Uy desene Paşanun çok günahını almışuz. Rahmetli II. Dünya Savaşı yıllarında bizleri çok aç bırakmıştı. Baksanıza ne kadar adaletli davranmuş, kendi uşağını da aç bırakarak ne hale getirmiş!



Temel, karısı Fadime'yi bademcik ameliyatı yaptırmıştı. Hastaneden taburcu edilirken, doktor Temel'e bazı tavsiyelerde bulunur ve son olarak der ki;
- Aslında bu ameliyat gecikmiş, daha çocukken yapılmalıydı.
Temel hemen söze girer:
- O zaman faturayı kayınbabamı gönder de, hasabını o ödesun!



Hoca, minberden cemaate hitaba başlar:
- Ey cemaat-i müslimin, deyince: Arkalardan Temel, cevap verir:
- Efendum! Bağa mi deyisun?



Temel'in vecizesi: "İnsanlara baluklar aynı tehlikeye maruzdurlar. Her ikisi de ağzını açınca başları belaya girer.

Eskimo'nun biri ölünce, Cehennem'e atmışlar. Zebaniler sesini duyamuyınca kapıyı aralamışlar. Eskimo:
- Kapatın şu kapıyı! İçeri soğuk giriyor, üşüyorum. demiş.

Temel ile Dursun denize yüzmeye giderler. Temel boğulur. Savcı gelir araştırma yapmaya ve Dursun'a sorar:
- Olay nasıl oldu.
- Savci bey olay molay yok... Temel bi talup geleceğim dedi ama siz da göriysiniz gelmedi...

Adamın birisi kendisi hakkında kötü sözler söyleyen birine haddini bildirmek için evine gider. Fakat adamı evde bulamaz. Öfkesinden kapıya büyük harflerle "EŞEK" diye yazıp döner.
Bir kaç gün sonra o adamdan şöyle bir yazı alır:
- Bize gelmişsin. Kapıya attığın imzadan anladım.

Her gün Temel sabah erkenden Dursun'un evine gidiyormuş ve "Soğuk çay var mı?" diyormuş. Dursun da "yok" diyormuş. Bu bir kaç gün sürmüş. Dursun bir gün merak edip soğuk çay hazırlamış. Temel gene gelmiş. "Soğuk çay var mı?" demiş. Dursun da var demiş. Temel de "İyi ısıt da içelim" demiş.



Adam doktorun karşısındaki koltuğa oturdu.
- Durum çok kötü doktor bey, bir dakika önce olan herşeyi unutuveriyorum.
- Peki niçin hatırlamaya çalışmıyorsun.
- Neyi?


- Ula Temel, senden polis olmaz. Nasıl kaçırdın elindeki azılı hırsızı!
Sormayın komiser bey. Bir anluk dalgınluğum sebep oldu. Üstünde "girmek yasaktır" tabelası bulunan bi yere girdi, arkasından gidemedum!



Komiser sorar:
- Temel, köpekleri atlatıp, kümesten tavuğu nasıl çaldın?
- Komiserüm, onu söylemem, meslek sırrıdır!
- Ama ben söyletmesini bilirim!
- O da sizin meslek sırrunuzdur!



Komutan sorar:
- Söyle bakalım Temel, cephanelik önünde nöbet tutuyorsun, birden cephanelik infilak etti, ne yaparsın?
- Herkesin duyması için havaya bi el ateş ederum komitanum!


İngilizler ve İskoçlar arasında yıllardır süren bir tartışma vardır. İngilizler her defasında İskoç kahvelerini basıp "Wilsonlar ayağa kalksın" deyip Wilsonları kurşuna dizip arkasından da "Eriksonlar ayağa kalksın" deyip Eriksonları kurşundan geçirirlerdi. Bu olay İskoçların çok moralini bozmaya başlamıştır. Toplanıp bu olaya bir çözüm getirmeye çalışmışlar içlerinden en hakiki İskoç "buldum" diye bağırır. Wilsonlar ayağa kalksın dediklerinde Eriksonlar ayağa kalksın, Eriksonlar ayağa kalksın dediklerinde Wilsonlar ayağa kalksın; böylece onları kandırmış oluruz.



İki Kayseri'li maç sahasının önünde köfte satarken Birisi diğerine şöyle der.
- Ula Ehmet bir bilet al maçı öğren gel, der.
Ehmet gider ve maçı öğrerüp gelir durumu Arkadaşına anlatır:
- 2 direk dikiyler, ortaya bir kabak koyiyler. 21 avanak peşinde koşiyler. 2 direğin arasına girince gool diye bağriyler, birde utanmadan kısa don giyiyler.



Garson Temel'i, lokantanın nıüşterilerinden biri, yanına çağırıp, azarladı:
-- Bana getirdiğin tavuğun bir bacağı diğerinden daha kısa. Bu ne rezalet?
Temel, öfkeyle cevap verdi:
-- Ben sana o tavuğu dans edesin diye değil, yiyesin diye getirdim!..

Bir gün Bismark, harpte yararlılık gösteren bir askere madalya takarken:
-- Asker, yüz altın mı istersin, yoksa bu madalyayı mı?
Asker:
-- Madalyanın kıymeti nedir? der. Bismark:
-- Maddi kıyıııeti aşağı-yukarı üç altın, diye cevap verir.
Asker :
-- Öyleyse 97 altınla madalyayı isterim! der.


Adamın biri otele gelir:
-- Burada bír gece kalmak istiyorum. Fakat oda istemiyorum.
-- Oda istemiyor musunuz?
-- Hayır ben uyur gezerim. Uzun bir koridorunuz varsa, mesele yoktur. Sabaha kadar dolaşır dururum.


Temel gittiği göz doktoruna dert yanıyordu.
-- Ne zaman çay içsem sağ gözüm ağrıyor doktor bey.
Doktor, Temel'ın gözlerini kontrol ettikten sonra anlamlı anlamlı başını salladı ve gülerek cevap verdí:
-- Hımmm. Durunı anlaşıldi. Çay içmeden önce kaşığı bardaktan çikarın. O zaman sağ gözünüz ağrımaz.



Lokantaya giden Temel garsondan bardak istemiş.
Garson da masada ters duran bardakları göstererek:
-- Masada var ya' demiş...
Temel bardağı eline almiş ve biraz inceledikten sonra kaşlarını çatmış ve sítem dolu bir sesle konuşmuş:
-- Onlarín dibi deìik, üstü kapalì demiş...



Din dersi öğretmeni, öğrencilere bütün insanların Adem ve Havva'dan geldiğini söyledi. Bir öğrenci söz aldı:
-- Bu doğru değil.
-- Nasıl yani? dedi öğretmen.
-- Babam bize maymundan geldiğimizi söyledi.
-- Sevgili çocuğum, dedi öğretmen, sizin özel aile tarihiniz bizi hiç ilgilendirmiyor.



Temel uzun zamandır görmediği Cemal'le Îstanbul'da karşılaşır:
-- Uşak, nasılsun pakayum? - Îyiyum.
-- Çocuklarun nasuldur? - Onlar da çok iyidur.
-- Ha karin nasıldur?
Temel böyle sorunca, Cemal'in birden yüzü değişir... Temel arkadaşının karısının geçen yıl öldüğünü hatırlayıp, hemen şöyle der.
- Yani aynı mezarda mi yatayü!



Polise bir ihbar gelir. Temel ile Dursun kaza yapmıştır.
Polis olay yerine geldiğinde görür ki, arabalar sapa sağlam, Temel ile Dursun'un ağzı burnu dağılmış. Polis sorar:
-- Anlat Temel. Olay nasıl oldu?
-- Komserum... Hava sisli olduğundan kafamı pencereden çıkarmış öyle gideydum. Meğersem Tursun da karşidan öyle geleyirmuş



KUZFINDIKLI METEHAN
 
İSTİKLAL MARŞI

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal...
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler hakk'ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri 'toprak!' diyerek geçme, tanı:
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şuheda fışkıracak toprağı sıksan, şuheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na'şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!

Mehmet Akif Ersoy

kuzfindiklimeto14.tr.gg
atarz9.gif

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal...
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler hakk'ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri 'toprak!' diyerek geçme, tanı:
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şuheda fışkıracak toprağı sıksan, şuheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na'şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!

Mehmet Akif Ersoy

TÜRKİYE PLAKALARI


01 ADANA
02 ADIYAMAN
03 AFYON
04 AĞRI
05 AMASYA
06 ANKARA
07 ANTALYA
08 ARTVİN
09 AYDIN
10 BALIKESİR

11 BİLECİK
12 BİNGÖL
13 BİTLİS
14 BOLU
15 BURDUR
16 BURSA
17 ÇANAKKALE
18 ÇANKIRI
19 ÇORUM
20 DENİZLİ

21 DİYARBAKIR
22 EDİRNE
23 ELAZIĞ
24 ERZİNCAN
25 ERZURUM
26 ESKİŞEHİR
27 GAZİANTEP
28 GİRESUN
29 GÜMÜŞHANE
30 HAKKARİ

31 HATAY
32 ISPARTA
33 İÇEL
34 İSTANBUL
35 İZMİR
36 KARS
37 KASTAMONU
38 KAYSERİ
39 KIRKLARELİ
40 KIRŞEHİR

41 KOCAELİ
42 KONYA
43 KÜTAHYA
44 MALATYA
45 MANİSA
46 KAHRAMANMARAŞ
47 MARDİN
48 MUĞLA
49 MUŞ
50 NEVŞEHİR

51 NİĞDE
52 ORDU
53 RİZE
54 SAKARYA
55 SAMSUN
56 SİİRT
57 SİNOP
58 SİVAS
59 TEKİRDAĞ
60 TOKAT

61 TRABZON
62 TUNCELİ
63 ŞANLIURFA
64 UŞAK
65 VAN
66 YOZGAT
67 ZONGULDAK
68 AKSARAY
69 BAYBURT
70 KARAMAN

71 KIRIKKALE
72 BATMAN
73 ŞIRNAK
74 BARTIN
75 ARDAHAN
76 IĞDIR
77 YALOVA
78 KARABÜK
79 KİLİS
80 OSMANİYE
81 DÜZCE







sitene ekle
İSİMLER SÖZLÜĞÜ
İsim Sözlüğü

DUYURULAR
 
Duyuru Panosu
SİTEME VAKİT BULDUKÇA YENİ ŞEYLER ATIYORUM
İSTEDİĞİNİZ BİRŞEY VARSA LÜTFEN ANKETLERE KATILINIZ VEYA MESAJ OLARAK GÖNDERİNİZ
UMARIM EĞLENİYORSUNUZDUR KUZFINDIKLI METEHAN SUNAR
SİTEMİ TERCİH ETTİĞİNİZ İÇİN TEŞEKKÜRLER
KUZFINDIKLI METEHAN
 

 
Bugün 4 ziyaretçi (5 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol